GolAtanKaleye.net3 YAŞINDA

29 Haziran 2010

TRT, Türk halkını satıyor...

TRT, Türk halkını satıyor... Hayır, mecazi falan değil, alenen ve resmen, sözlük anlamı ile satıyor.

TRT'de iki T var. İlki Türkiye, ikincisi Televizyonu demek.. Yani, Türkiye Televizyonu, Türk halkını satıyor.. Üç kuruşa satıyor.. Üç kuruş reklam parası için Türk halkının tek ortak eğlencesinin canına okuyor. Seyir zevkini bırakmıyor.


İşin çok acı iki yanı var.
Birincisi.. Bu TRT, sattığı Türk halkının ödediği vergilerle besleniyor. Genel Müdürü dahil orada çalışanlar, Türk halkının ödediği vergilerle maaş alıyorlar. Tüm harcamalarını Türk halkının kesesinden yapıyorlar. Türk halkının ödediği paralarla Dünya Kupası'nın yayın hakkını alıyorlar.
Türk halkının ödediği paralarla, eş dosttan oluşan bir ekibi Güney Afrika tatiline yolluyorlar. Ve her gece ekranları başında tek ortak eğlencesi futbol olan Türk halkına, dört yılda bir gerçekleşen bu dünyanın en büyük futbol şölenini piç ederek sunuyorlar. Sebep üç kuruş reklam parasına tamah.. Reklam parasına tamah etmesin diye genel bütçeden ödenek alan halk televizyonu halka ihanet ediyor.

SABAH'A YANDAŞ MEDYA DİYENLER TRT'YE SES ÇIKARMIYOR
İkincisi.. Medya bu satışı ölüm sessizliği içinde izliyor. Sabah'a Allahın günü "Yandaş Medya" diye saldıran kalemler dahil, TRT'ye "Ne yapıyorsun" diyen yok, benden başka..
Bu Hıncal'ın meselesi değil. TRT yola gelir, yanlıştan dönerse bu Hıncal'ın zaferi olmaz.. Bu Türk insanının meselesi.. Yani hepimizin.. O zaman niye bu suskunluk.. Hadi aklınıza gelmedi. İşte yazdık.. Niye destek olmazsınız?. Kıskançlık mı?.. Gazetecilik bu kadar ucuz mu?.
Maç saat beşte başlayacak.. Ya da 9.5'ta.. 15 dakika önce ekran başına geçiyorsunuz.. Sadece reklam izliyorsunuz. Oysa en kıymetli dakikalar. Herkes ekran başına toplanmışken, oraya yolladıklarının turist değil gazeteci olduklarını gösterme zamanı.. Bilgiler vereceksin. Röportajlar yayınlayacaksın. Stad önü ve tribün görüntüleri ile seyirciyi ekran başından alıp Güney Afrika'ya götürecek ve havaya sokacaksın. Ne gezer.. TRT reklam yayınlıyor.
İlk yarı bitiyor.. Düdükle birlikte gene gazetecilik zamanı. Güney Afrika'daki ekip hemen kolları sıvayacak. Gene röportajlar, gene son dakika haberleri ve uzman yorumlarıyla ilk yarıyı değerlendirecek ve sizi ikinci yarıya hazırlayacaklar.

YALAN SÖYLEYEREK FUTBOLU KAÇIRIYOR
Hayır. TRT gene reklama giriyor, düdükle birlikte. Ta ikinci yarı başlayana kadar 15 dakika reklam..
Ve maç bitiyor.. Gidenlerin hüznü, kalanların sevinci. Sporun en insancıl, en duygusal anı.. TRT onu da seyircisinden kaçırıyor gene 3 kuruş reklam parası için ve utanmadan "YALAN" söyleyerek.. "Az sonra beraber olacağız.."
Oysa beraber falan olacakları yok. O on paralık reklam izlensin diye Devlete "YALAN" söyletiyorlar.. 15 dakika daha reklam ve dönüşte "Yalancı" spiker "İyi geceler" diyerek yayını kapıyor. Sadece o kadar..

MEDYANIN GIKI ÇIKMIYOR
Ve bu rezillik Dünya Kupası'nın başladığı 11 Haziran'dan beri devam ediyor.. Medyanın, üzerine ölü toprağı serpilmiş medyanın gıkı çıkmıyor.
TRT Genel Müdürü'nün gıkı çıkmıyor. TRT'nin bağlı olduğu Devlet Bakanı'nın gıkı çıkmıyor. Futbola meraklı, hatta kendisi futbolcu, halkçı Başbakan'ın gıkı çıkmıyor.
Türk halkı sahipsiz. Türk halkı kendi parası ile öfkeleniyor, rezil oluyor.
Türkiye Televizyonu, Türk halkını satıyor. Kimsenin umurunda değil..
Yazıklar olsun!..

HINCAL ULUÇ / 29 HAZİRAN 2010 / SABAH

Büyüksün üstadım !!!

Bir İngiliz Demiş Ki;

“Football is a game for 22 people that run around, play the ball, and one referee who makes a slew of mistakes, and in the end Germany always wins.”

“Futbol 22 kişinin etrafta koştuğu, top oynadığı ve bir hakemin bir yığın hata yaptığı ve en sonunda hep Almanya’nın kazandığı bir oyundur.” Gary Lineker

Yılın T-Shirt'ü...

Mesut Özil - Bu Şarkı Daha Sürer


Almanya teknik direktörü Joachim Löw, turnuva öncesinde ‘Oezil’in önemini şu açıklıkla tarif etmişti: ‘Oynamak istediğimiz futbolla ilgili tasavvurlarımızı temsil ediyor. Büyük bir rahatlıkla ölümcül paslar veriyor, top ona geldiğinde durmuyor, sürekli akış halinde oluyor.’ Frankfurter Allgemeine Zeitung’da Michael Ashelm’e göre onun ekstraları: Hızlı düşünmesi, alan görüşü ve sezgisi, pasların ana istasyonu olması, hücuma yönelik bir oyunun kayış kasnağı işlevini görmesi, dehasından kaynaklanan sakin otoritesi.
Aynı gazetede Michael Horeni’nin röportajından, Mesut’un da sükûneti önemsediğini öğreniyoruz. Oyundaki gösterişsiz liderliğinden ve kendi deyişiyle ‘topla sakinliğinden’ ötürü Zidane’ı örnek aldığını söylüyor. “Takımın bana güvenmesi, daha özgür oynamamı sağlıyor. Yapabileceklerimi biliyorlar” diyor. Bütün Alman gazetecilerin çekingenliğini vurguladıkları 22 yaşındaki delikanlının kendinden bahsetmesinin azamisi bu kadar. “Yetiştirilme tarzım böyle, havalanmam” diyor. Werder Bremen’den aynı parayı alacak olmasına rağmen Schalke’den ayrılırken ‘Fazla para istedi, şımardı’ suçlamalarına muhatap olmuştu. 19 yaşında maruz kaldığı bu karalama kampanyasıyla baş etmenin kendisini olgunlaştırdığını söylüyor. Bazı yorumcular, Werder’in kıdemli teknik direktörü Thomas Schaaf’ın onun üzerindeki emeğine dikkat çekiyor, hata yapmasına da izin vererek onu elmas gibi yonttuğunu söylüyorlar. Keşke hemen İngiltere’ye filan uçmasa da elmas iyice işlense, diye ekleyerek.
Avustralya maçında Mesut’un sahnesi müthişti. 11 Freunde Dergisinde Alex Raab ‘Kral öldü, yaşasın kral’ başlığını attı: Müthiş gücü ve dinamizmiyle her işe karışan ve alanları daraltan Ballack olmayınca, bu özgürlükten yararlanan Özil’in yaratıcılığı öne çıkmıştı. Avustralya maçının aşırı iyimserliğini karartan Sırbistan yenilgisinden sonra, Alman basını, takımın tökezlemesiyle Mesut’un durgunluğu arasında doğrudan bağlantı kurdu. Die Zeit’ın tecrübeli yorumcusu Moritz-Müller Wirth, Mesut’un aslında ‘kayıp’ olduğu maçta bile, Podolski’ye ‘Netzer-Zidane kırması’ bir pas attığına dikkat çekti. Zaten hem otorite hem okur yorumları, ‘ne olursa olsun Özil çıkarılmamalıydı’ fikrinde birleşiyor. Löw, onu kötü olduğu için değil ikinci yarıda çok yorulduğu için çıkardığını açıklama gereğini duydu. Birçok yorumcu, Özil’in bu sezon ligin ilk devresinin en parlak oyuncusu olduktan sonra ikinci devreyi vasatta geçirdiğine, bu yaşta bu dalgalanmaların normal olduğuna dikkat çekerek yıldız adayını sakınmaya, sırtındaki yükü hafifletmeye çalışıyorlar.
Bir-iki maç oynar o kadar!Epeydir ‘Türkün Türk’ten başka dostu yok, bir Türk dünyay bedel’ci bir çizgiye savrulan Altan Tanrıkulu geçen salı Hürriyet’te şunları yazmıştı: ‘Mesut’un iyi futboluna sevindim. Çünkü kötü oynadığı an kendini milli takımın dışında bulacak. Sürekli Avustralya karşısındaki gibi iyi oynamak zorunda Mesut.’ 2009 Şubatında Mesut Özil Almanya Milli Takımı’nı seçtiğinde de gazetelerin internet sayfalarına yağan milliyetçi yorumlarda da sadece gramer farkıyla aynı şey söyleniyordu. Bazılarını aktarayım: ‘1 maç 2 maç oynar birdahada çağırılmaz’, ‘Zavallı mesut biriki maçta oynar, ondan sonra Mustafa Doğan gibi yıllarca beklersin’, ‘bi kaç belki özel maçta oynatırlar daha fazla şans bulamaycaktır’. Tabii dahasını da söyleyenler vardı: ‘Eğer türk kanı yoksa adamda türk milli forması giyme isteği yoksa içinde ne yaparsak yapalım zaten gelmicektir. bize türk olmayı seven türklüğüyle gurur duyan gençler lazım. Mesut o kadar dediğiniz gibi ahım şahım bi futbolda oynamıyo zaten.’
Kasılmadan seyrediniz Birincisi, Mesut Özil, Almanya’nın büyük duygusal yatırım yaptığı, bir iki maç arıza yaptı diye vazgeçilmeyecek yıldız adayı. Belki kemaline eremeyebilir, ama kumaş o kumaş. İkincisi, karşınızda ‘gurbetçiler’ falan değil, doğup yetiştikleri ‘oralarla’ sahici bağları olan insanlar var ve o bağlar ‘milli’ bağdan daha önemli olabiliyor. Üçüncüsü, uluslararası düzeyde oynayacağı takımı seçmek, herkesin kişisel tercihidir. Dördüncüsü, Almanya ve İsviçre, bir zamandır, genel politikalarının aksine, futbolda milliyetçiliği kıran bir politikaya yöneldiler ve yenilenmelerini buna borçlu olduklarını biliyorlar. Almanya’nın teknik heyeti, göçmen kökenli topçuların milli marşı okumamalarıyla ilgili tartışmaya zerre kulak asmadı. İsviçre’de 26 yaşındaki Gökhan İnler, İsviçre’nin başında kaptan çıktı sahaya. Velhasıl, kasılmadan, seyrine bakınız.

19 Haziran 2010

10 Şehidimizi Saygıyla Anıyoruz...


Hakkari'nin Şemdinli ilçesinde askeri birliğe teröristlerce saldırı düzenlendi, 8 asker Şehit oldu, 14 asker yaralandı...

Sıcak çatışma sonrası taskip sırasında 2 askerimiz mayına basarak şehit oldu...

Bu vahim kayıplardan dolayı sitemizin ikinci yılı nedeniyle hazırladığımız tasarıyı karartıyor ve şehitlerimize rahmet diliyoruz...

Türk milletinin başı sağolsun...

14 Haziran 2010

Dünya Kupası 5. Gün Programı

14:30
YENİ ZELANDA - SLOVAKYA

17:00
FİLDİŞİ SAHİLİ - PORTEKİZ

21:30
KUZEY KORE - BREZİLYA

iyi seyirler...

12 Haziran 2010

Dünya Kupası 3. Gün Programı


14:30
CEZAYİR-SLOVENYA

17:00
SIRBİSTAN-GANA

21:30
ALMANYA-AVUSTRALYA

iyi seyirler...

Dünya Kupası 2. Gün



İNGİLTERE-A.B.D.

1 - 1







2 takım daha önceki 9 randevularında berabere kalmamışlardı. 7 maçı İngilizler, 2 maçı Birleşik Amerikalılar kazanmıştı. Bu ilk beraberliklerini 2 kaleciye, Green ve Howard'a borçlular. Maçın adamının Tim Howard seçilmesinden anladığımız üzere İngilizler daha fazla pozisyona giren, golleri kaçıran taraftı. İngiltere kalecisi Green ise inanılmaz bir hata yaptı. Bunda Jabulani'nin payı var mı ona sormak lazım. Ama turnuva öncesi meslektaşları Buffon, Casillas ve Cesar'ın yaptığı gibi topu eleştirmediği için an itibariyle bir mazareti de olamaz. Green Nike reklamında oynasaydı "geleceğini" nasıl görürdü acaba?


Son 20-25 yılda kalede büyük sıkıntı yaşayan İngilizlerin bundan sonraki yıllarda kendileri ile dalga geçecekleri belgesellere yeni bir görüntü daha eklendi. 2014 Dünya Kupası öncesi hazırlanacak belgesellerin bloopers bölümünde Green'i de mutlaka göreceğiz. Ama kaleci kadar İngilizler forvette Rooney'nin yanına 2. bir ismi neden koyamadıklarını da düşünmeli. Hala Heskey'den medet umuyorlar. 50 milyonluk İngiltere'den sağlam bir golcü neden çıkaramadıklarını sorgulasınlar. Netice itibariyle geride kalan 5 maç içinde en zevkli karşılaşmalardan biriydi. Ancak bu maçta da 3 gol ve üstünü görmeyi başaramadık. Hollanda ve İspanya'dan artık bol gollü, daha zevkli maçlar bekliyorum. Robben'in Danimarka maçında oynamayacağını da belirtelim.

Ömer Üründül & Vuvuzela !!!




Yiter yaa yiter..

Üründül kötü Vuvuzuella kötü ama sürekli bu ikisinden sikayet etmek cok daha kötü.

Arkadas, siz Vuvuzuella ve Ömer Üründül'den cekiyorsunuz ama biz de bu sikayetleri birbirlerinden farkli onlarca insandan ayni anda ayni kelimelerle duymaktan muzdarip bir sekilde..

Off off.. Tehlike cig gibi büyüyor.

Vuvuzuella sevmeyenler: Vuvuzuella'dan beter sesiniz cikiyor, yeter yahu, otur da seyret maci.

Vuvuzela sabit bir ses gibi rahatsız ediyor fakat alıştıktan sonra yoksayılabilir... Ama gel gör ki yıllardır Ömer Üründül'ü yok saymayı başaramadım...

Dünya Kupası 2. Gün



ARJANTİN - NİJERYA

1 - 0

Dünya Kupası 2. Gün



GÜNEY KORE - YUNANİSTAN

2 - 0

Dünya Kupası 1. Gün



URUGUAY-FRANSA

0 - 0

10 Haziran 2010

2010 GÜNEY AFRİKA

Ve Dünya Kupasına ev sahipliğini Güney Afrika yapacaktı.
FIFA büyük bir cesaret örneği sergilemişti açıkcası benim için.Bikere Güney Afrika denince bile önyargılar zincir olmuş dünyayı dolaşırken,aynı döneme rastgelen dünya mali krizide bu zincirleri yumak halinde FIFA'ya fırlatılmak için bekletilen topun ağzına konulmaya çoktan başlanmıştı.
Aslında bu önyargılardan bahsetmeme pek gerek yok.Çünkü bu yazıyı okuyan arkadaşlarımda bile bu önyargılardan en az 3-5 tanesine sahip zaten.
Neredeyse ''adı üstünde Afrika'' denilecek.Nitekim bunu aratmayacak sözler kol gezmeye çoktan başlamıştı bile.''Takımlarımızın can güvenliği yok'',''futbolcular susuzluktan ölmeden militanlar tarafından öldürülecek'' gibi şakayla karışık saçma sapan sözlerdi işte.Hele birine bende gerçekten güldüm.''B ve D grubu maçları toprak sahada oynanacakmış :) ''
Böyle konuşmaları bekliyordum açıkcası ve doğaldı da benim için.Ama bir ülkeyi tam anlamıyla bilmeden,bilgi sahibi olmadan böle acımasızca dalga geçilmesi beni üzmedi desem yalan olur.Güney Afrika,Afrika'nın en zengin ülkelerinden biri ve gayet doğal bir süreç halinde işleyen sosyal yapıya sahip.
Üstelik halkımızın bu bilgi kıtlığına Türk Milli Takımının bu dev organizasyona katılamıyacak olmasıda eklenmişti.Bu durumda böylesine söylemlere resmen serbest geçiş hakkı tanıyor gibiydi.
Biz bu söylemlerle uğraşırken Güney Afrika çoktan hazırlıklara başlamıştı bile.
FIFA'da eş zamanlarda yaptığı açıklamalarda Güney Afrika Kupasının başarılı bir şekilde organize edileceğinden en ufak bir şüphelerinin bile olmadığını belirtiyor ve Güney Afrika'nın gururunu okşuyordu.
Dünya basını ise tam aksine organizasyonu sekteye uğratmak için felaket tellağını üstlenmişti sanki.Hergün yayınlarında Güney Afrikanın mali sıkıntılarından,stad ve komplekslerinde oluşan aksaklıklardan dem vuruyordu.Hala da devam ediliyor bunlara aslında.
Şahsen;2010 Dünya Kupası,çok renkli tartışmalara açık,unutulmaz anlara gebe ve Milli Takımımızın yokluğunun evlat acısı gibi koyduğu günlere sahne olacak.
AFRİKA'da KUPA SAHİBİNİ BULACAK !

5 Haziran 2010

2016 Neden Fransa'da ?

Bu konu hakkında birçok neden gösterebilirim... Ancak yazıyı okuyan sizlerin "Platini Fransız diye fransa aldı bu işi" yorumlarımı beklediğinizin farkındayım :) Ancak olaya önce başka açılardan yaklaşıcam...

Öncelikle şunu sölemem gerek... FIFA ve UEFA bu tarz organizasyonları yıllarca "futbolunu geliştirmek istediği" ülkelere vermiş, bu organizasyonların o ülkelerin futbollarına ve tesisleşmelerine katkı sağlayarak belli bir altyapı oluşturmak amacını güdmüştür... Örneğin futbolla 80'li yılların başlarında tanışan ABD'ye FIFA tarafından 1994 Dünya Kupası'na ev sahipliği yapma şansı verilmiştir ki ülkenin futbola olan merakını arttırmak ve ülke futbolunun altyapısını sağlam oluşturmak mümkün olabilsin... Bu kıstaslar önümüze konduğunda organizasyona sayısız avrupa ve dünya kupasına ev sahipliği yapmış Fransa'nın yerine bizim ev sahipliği yapmamız tercihen daha akılcıdır.

Bir diğer mesele -ki çok derin mevzudur- ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik durumlar... Bizim ülkemiz ve şehirlerimizin malum organizasyonun getireceği potansiyel gelire Fransa'dan çok daha ihtiyacı olduğu ortadadır... Bu konuda fazla söze hacet olduğunu düşünmüyorum...

Mevzuların belki de en çok canımı sıkanı ise tesisleşme... Bu organizasyonu kazanmamız sonrasında ülkem futbolu birçok yeni stadı, ülkem turizminin de birçok yeni oteli kazanması anlamına gelecekti. Halihazırda şartları bizimkilerden çok daha iyi olan stadlara sahip bir ülkeye organizasyonu vermek bu kıstaslar çerçevesinde de bir yanlışlık olarak değerlendirilebilir.

Gelelim beklediğiniz konuya... Evet Platini Fransız... Evet 2016 Fransa'da oynanacak... Tüm bunlarla ilgili müthiş iddialar ortaya atabilir ve bir nevi işi futbol faşizmine getirebilirim ancak şunu utunmamak gerekir : UEFA Asbaşkanı Şenez Erzik bir Türk'tür ve Galatasaray'ın avrupa kupalarında oynadığı (2000 dönemi) maçların %70'ini Collina yönetmiştir...

Sizin torpiliniz iyi bizim torpilimiz kötü muhabbetlerine hiç girmeyelim...