3 Mart 2010
2 Mart 2010
Futbolun Sol Yumruğu !

1553 yılının Mayıs ayında emrindeki 60 kadar çektiri ve şebek tipi kadırga ile İtalyan sahillerini vurmaya çıkan Turgut Reis, Toskana sahillerinde neredeyse yağmalamadık kasaba bırakmamış. 16. yüzyılın en güçlü donanmalarından birine sahip olan Pisa’nın 30-40 kilometresindeki kasaba ve adaların Turgut Reis ve onun yetiştirdiği denizciler tarafından sık sık saldırıya uğraması, dünyanın en özgürlükçü kentlerinden birisinin doğmasına yol açmıştır diyebiliriz. Bu kentin adı Livorno. Tarih boyunca özgürlükçü akımlardan etkilenen kent, asıl büyümesini Medici ailesinin Toskana Grandüklüğü’nü üstlendiği dönemde yaşamış. 1587′de I. Ferdinand’ın “Toskana Grandükü” sıfatıyla duyurduğu “Leggi Livornine” (Livorno anayasası) ile Pisa kentinin liman kasabası Livorno “açık şehir” ilan edilmiş. Kanuna göre hangi ulustan olursa olsun, ister hakkında idam cezası çıkarılmış bir korsan ister bir hırsız olsun, hiçbir şekilde takibe uğramaksızın Livorno’ya yerleşebilecek, orada ticaret yapabilecek hatta dininin gereklerini yerine getirebilecektir. Kanunun tam metni şu şekildedir:
“Hepiniz, hangi ulustan olursanız olun, Doğulular, Batılılar, İspanyollar, Portekizliler, Yunanlar, Almanlar, İtalyanlar, Türkler, Berberiler, Ermeniler, Persler ve diğerleri […] size temin ederiz ki […] bu topraklarda tamamen özgür ve her türlü kovuşturmadan uzakta bir şekilde, bu topraklara gelmenize, kalmanıza, aileleriniz ile geçiş yapmanıza ve yaşamanıza, geriye dönme zorunluluğu olmaksızın oturmanıza, istediğiniz zaman dönerek Pisa kenti ve Livorno topraklarında yaşamanıza izin veriyoruz…”
Livorno, Katolik İtalyan Yarımadası’nın aksine, özgürlüklerin yeşerdiği, her türlü sanatçı ve aykırı tipin sığındığı bir liman kenti olmuştur. Livorno, 1921′de İtalyan Komünist Partisi’nin (PCI) doğuşuna da tanıklık etmiş bir kenttir. Böyle bir tarihçeye sahip bir kentin futbol takımının da bu duruştan çok uzak olmayacağı tahmin edilebilir. A.S. Livorno Calcio 1915 yılında kurulmuş. Sosyalizmin ve anti-faşiszmin savunucusu olan takımın taraftarları, her maçta açtıkları bayraklarla bunu göstermeye çalışıyorlar. Oyuncuları desteklerken Enternasyonal’i ve Ciao Bella’yı söylemeyi, orak çekiçli bayraklar açmayı tercih ediyolar. Türkiye’de de bu mücadele forzalivorno adı altında taraftarlarca destekleniyor. Sporun endüstrileşmesine karşı gelişen bu hareket aynı zamanda sporda ve yaşamın her alanında ırkçılığa ve her türlü din, dil, ırk, cinsiyet ayrımına karşı bir duruş sergiliyor. Tribünlerde kavga ve ırkçılık görmeye o kadar alışmışız ki; orak çekiçli Livorno taraftarları beni şaşırttı doğrusu. Futbolda farklı seslerinin duyulması ve çeşitliliğin artması adına seslerinin daha gür çıkmasını diliyorum.

At Yalanı Öpeyim İnananı...

Tabi Şubat ayındaki bu tablo Daum’un eseri ama üzülmesin taktik dehası hoca, bu koskoca sezon da yönetimin eseri. Evet onlar, kadrosunu Baroni, Santos, Bilica gibi “kaliteli ” futbolcularla doldurup hedef Avrupa Kupası diye atıp tutan elit müteahhitler gurubu.
Her zamanki gibi oynanacak maçlardan sonra bütün faturayı hakeme kesecek kişiler de onlar. Aynı UEFA’yı protesto etmeye hazırlanan ezeli meslektaşları gibi…
Ne diyelim; sallamaya, yalana, atıp tutmaya, kandırmaya devam….Nasıl olsa yer bu taraftar…
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)